BİZ BÜYÜDÜK VE KİRLENDİ DÜNYA
 ‘Yenik  düşüyor  her şey zamana, biz büyüdük ve kirlendi dünya…’  Yeni Türkü Grubu’nun  Telli Turna şarkısının  bir dizesi.  Şarkının bilinirliği ve Yeni Türkü’nün tanınmışlığından bahsetmeyeceğim. Bahsetmek istediğim, biz büyürken mi kirlendi dünya yoksa dünya hep kirli miydi? Şunu diyebilir miyiz?  Çocuktuk, masumduk, bilmiyorduk.  Ne olayların ne de yaşananların farkındaydık. Zaten kirli olan dünya biz büyürken bizi de kirletmişti. Ya da şunu diyebilir miyiz?  Büyüdükçe kirlenen bizleriz. Biz büyüdükçe küçülüyor dünya. Sığamıyoruz dünyaya, isteklerimiz bitmiyor. Hep daha fazlasını istiyor; kirleniyor ve kirletiyoruz. 
Oyun alanlarının bol olduğu sokaklarda oyunları uzatıp, genelde hava kararınca ya da anne babanın seslenmesiyle istemeye istemeye eve giderdik.  Sokaktaki bir çok ev müstakildi ve  bahçelerindeki meyve ağaçlarından meyve çalar, genelde yakalanırdık.  Önce bahçenin sahibinden güzel bir uyarı, sonra anne ve babamızdan gereken dersi alırdık.  Eve geç gitmememiz için uydurulan  ‘Aşağı mahallede çocukları kaçıran biri varmış’ hikayelerine inanmaz yine bildiğimiz gibi hareket ederken,  kötü adamların filmlerde olduğunu zannederdik.  Şimdi ise oyun alanlarının bulunmadığı,  park diye adlandırılan küçük;  üç-beş oturma bankının ve bir kaç salıncakla kaydırağın olduğu yerlerde, sokakta çocukların  görünmediği   günlerdeyiz.  Yaşadığımız  dönemde sıkça duymaya başladığımız sapık sözcüğü ve bunun ete kemiğe bürünmüş hali olan  kötü niyetli, hastalıklı ruh haline sahip kişilerin  yarattığı   olaylar  bunun en büyük sebebi.
Küçükken yaşadığımız mahallelerin zengini ve fakiri vardı. Aynı mahallede yaşayanların ekonomik durumu birbirine benzerdi.  Zenginler; rezidanslar ve villalarda oturmadığından, reklam-moda sektörü pek yaygın olmadığından özentilerimiz yoktu. Ve dışarıda genelde diğer çocukların canı çekmesin diye bir şey yiyip-içmezdik.
Sonra küçük esnaf mahallenin önemli figürlerindendi. Her ürün kendi esnafında satılırdı. Et kasapta,  meyve-sebze manavda, makarna , salça, kola bakkalda. Her şey ihtiyaca göre alınırdı. Ve savurganlık hoş karşılanmazdı.  Bugün ise dükkanlar AVM denen  ve her boş görünen arsaya yapılan çok katlı ve çok şatafatlı yapılara yerleştirildi ve ihtiyaçtan fazla mal reklam ve vitrin oyunlarıyla tüketiciye ulaştırılıyor.
Geçmişe baktığımızda her zaman her şeyi büyüklerin bileceği  küçüklerin susup dinlemesi gerektiğini kabullenmiştik. Bu durum çocuğun özgüven kazanması konusunda tartışma konusu da olabilir tabi günümüzde.  Çağımız ise teknoloji ve internet çağı. Bir çok yetişkin bilgisayar, internet ve sosyal medyayı kullanmayı  çocuklarından öğrendi.  İnternet  çağı farklı bir dünya. Sosyal medyada her şeyimizi paylaşıyor, ne kadar çok beğeni alırsak o kadar mutlu oluyoruz. Çocukken komşunun kapısını çalıp “bir işiniz yoksa akşama size oturmaya geleceğiz” diyen biz, günümüzdeki bu tarzı nasıl kabullendik bilemiyorum.
Ve yine kabullenmeliyiz ki günümüz internet ve teknoloji çağı.  Her şey modern, hızlı, kolay ve yapay ve kimimiz içinde karışık. Her şeyin  yavaş, doğal ve sade olanını tercih etmek, hem toplum hem de her kesimden bireyler için daha sağlıklı ve güvenilir olurdu. Eski hayat tarzımızı koruyarak zamana ayak uydurabilseydik  bugün daha az kirli bir dünyada yaşıyor olabilirdik.

Demem o ki, biz küçüktük ve bizden ibaretti dünya. Biz büyüdük  ve dünyanın bizden ibaret olmadığını gördük.  Yanlışı-doğruyu, iyiyi-kötüyü, kavgayı-dostluğu,  gözyaşlarını- acıları, insanların  haklarının gasp edilişini, terörü-savaşı, haksızlıklara mücadeleyi gördük. En kötüsü masum insanların, çocukların ölmesini gördük. Dünya bizden ibaretken küçük ve temizdi oysa. Ne demiştik yazıya başlarken?  ‘Yenik düşüyor her şey zamana, biz büyüdük ve kirlendi dünya...’

Yorumlar

Yorum Gönder