NE KADAR MUTLUYUZ?
Tekrarı  olmayan, zamanın çabuk geçmesinden şikayetçi olduğumuz  hayat hikayemizde  her  yeni  gelen  günün  getirip götürdükleriyle yaşam adına bir koşturmanın içindeyiz. Kendimizi bir akışa kaptırmış  gidiyoruz.  Evet hepimizin hayat öyküsü mücadeleden geçiyor bir şeyleri başarmak, eldekileri korumak, yeni öyküleri yaşamımıza katmak adına.  Peki  mutlu muyuz, mutsuz muyuz? Mutlu olamasak da mutluymuşuz gibi mi yapıyoruz? Mutluymuşuz gibi yapıyorsak; neden mutluymuş gibi görünmek mutlu olmaktan daha fazla önemsenir oldu?  Bizi ne mutlu ediyor? Ne sıklıkla soruyoruz bu soruları kendimize? Bir insanın kendine sorabileceği en tehlikeli sorulardır bunlar. 
Şöyle bir etrafımıza baktığımızda yaşamın her alanında gerçek anlamda mutlu, huzurlu,  kendini güvende hisseden, mutluluktan gözleri ışıldayan birini görebiliyor muyuz?  Buna tam anlamıyla evet demek pek mümkün değil.  Çünkü hayatımızın büyük bir kısmını stres altında geçiriyoruz. Bu stresin nedenlerinden en önemlisi ekonomik sorunlar. Bir diğer stres unsuru ise;  işte, okulda ve çevremizde yaşayan ruh halleriyle bizi olumsuz etkileyen insanların varlığı. Tabii bu faktörlere insanların gelecek kaygısını,  ülkedeki siyasal ve sosyal  gelişmeleri de dahil edebiliriz.
Bunları düşünürken teknolojinin hayatımıza  getirdiği ve artık hepimizin bağımlısı olduğu sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarımı geliyor aklıma. Hatta artık konuyu canlı yayın yapma noktasına da getirmiş bulunmaktayız. Sanırsın ülke gündemi ile alakalı ile bir gelişme var ve biz ayrıntıları öğrenmek adına canlı yayın bildirimi alıyoruz. Anlam veremediğim sosyal medya paylaşım  konularından biridir bu.  Orada o anı yaşamak varken bir insan neden bunu canlı paylaşma gereği duyar? Bakın nasıl da eğleniyoruz an be an görün diye mi? Neyse esas konumuza dönecek olursak,  sosyal medyadaki  yemekli- içmekli  sofraları, doğum günü, konser, eğlence partilerini, gidilen tatilleri, seyahatleri aklıma getirdim. Sosyal  medya bu, tabii milyonlarca kullanıcısı var. Paylaşımlar kısa sürede yüzlerce, binlerce kişiye ulaşıyor, beğeniliyor.  Buradaki eğlenen ve gülen yüzleri gördükçe evet mutluyuz diyebiliriz. Mutlu anlarımızı paylaşıyoruz, mutlu anlarımızı göstermeyi seviyoruz. Kötü anlarımızı görmek ve duymak istemiyoruz. Çevremizdeki olan bitenlerden ve olumsuz durumlardan bizi etkilemediği sürece de uzak duruyoruz. Unutmadan tabii yakını acil yaşam ünitesine bağlıyken bu durumu  paylaşmayı  seven  ya da mezarlıktan paylaşım yapanlar da yok değil. Bu paylaşımlar hangi ruh haliyle yapılıyor inanın bunu da anlamış değilim.

Sosyal medyanın dışına çıktığımız zaman gerçek hayata  döndüğümüzde ise hastalıktan, borçlardan,  sıkıntılardan bahsediyoruz genelde.  Peki  neden rol yapma gereği duyuyoruz? Bunun cevabını samimi bir şekilde kendimize vermeliyiz. Unutmamalı ki küçük mutlulukların değerini de bilmek bizi mutlu eder. İsteklerimiz, hırslarımız arzularımız gelip geçici şeylerdir. Hayatımızın önemli bir kısmını daha fazla beklentiyle büyük mutluluklara sahip olacağız diye hebada etmemek gerekir. Bu haftaki yazımı sonlandırırken demek istediğim şu;  içine ne koyabiliyorsak,  nasıl anlamlandırıyorsak o oluyor hayatımız. İyi şeyler koyabilmeyi becerebildiğimiz sürece mutluyuz. Bunu yapamadığımız zaman ise mutsuz.

Yorumlar