ZOR GÜNLER VE UMUT ÜZERİNE
‘Niçin bu kadar öldürmeyi, yok etmeyi, parçalamayı seviyor insanlar?  İnsan yumuşak başlı, iyilik dolu bir yaratıktır; ağız dolusu gülen, yürek dolusu ağlayan, iliklerine kadar duygulanan, seven bir yaratıktır insanoğlu... Bu öldürme, yok etme, öfke, öç, sevgisizlik neden? Niçin koparıyorlar çiçekleri, birisi tok da yüz bini niçin aç, o tok olan bu kadar gözün altında, öfkenin içinde iflah oluyor mu? Tok olan niye bu kadar ahmak?’ Köşe yazmaya başlayalı İki ayı buldu. Bu dokuzuncu yazım. Yazmaya karar verdiğimde genelde gündem dışı daha çok eğlenceli, kültür- sanat ağırlıklı ve ilgi çekici konular bularak düşüncelerimi yazıya dönüştürmeyi umut etmiştim. Ama gel gör ki üç  haftadır bu düşündüklerimi yazıya aktarma imkanı bulamadım. Özellikle 10-17 Aralık tarihlerinde önce İstanbul sonra Kayseri’de düzenlenen kalleşçe saldırılarla hayatını kaybeden genç yaştaki insanları ve onların gözü yaşlı yakınlarını gördükçe bırakın düşünmeyi insanın nefes alması bile kesiliyor. Tabi ateş de en çok düştüğü yeri yakıyor. Ne yazsam diye düşünürken sosyal medya hesabımda paylaştığım Yaşar Kemal’in ‘Deniz Küstü’  kitabından alıntıladığım cümleleri gördüm. Yazmaya da öyle başlamaya karar verdim.
Ülke olarak zor günlerden geçiyoruz, Adana’da yanarak ölen kız öğrenciler, İstanbul ve Kayseri’de hain saldırılar yüzünden yaşamını yitiren polis ve asker, sivil vatandaşlar. Genç yaşta yitirilen hayatlar ve üst üste gelen kederler. Hani insan bazen yaşamaktan utanır derler ya; öyle günler.  En kısa zamanda bitmesini umut ediyorum bu günlerin ve biliyorum ki sadece ben değilim bunu isteyen hepimiz istiyoruz.
Umut etmek… Sözlük anlamına baktığımız zaman; umut veya ümit bir kimsenin kişisel yaşamındaki durum ve olaylarla ilgili  olumlu sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair duygusal inanç olarak tanımlanır. Umut etmek yaşamaktır, hayatın elimizden kayıp gittiği anlarda tutunacak tek dal umuttur. Yaşamım boyunca umut etmekten hiç vazgeçmedim. Vazgeçmeyi de düşünmüyorum ama ülkede yaşanan son gelişmeler, kötü olayların üst üste gelmesi karamsarlığa düşürmedi değil. Zor günlerin insanıyız ülke olarak. Dil, din,ırk ayırt etmeden  kenetlenerek yedi düveli dize getirerek kurmuşuz ülkemizi. Sorgulamadan, ayırmadan, ötekileştirmeden. Yaşanan bu acı olaylardan sonra gerek sosyal medyadan gerekse televizyondan takip edebildiğim kadarıyla hayatını kaybeden insanların acısını yaşamayı bırakın onların yakınlarının acısını dahi hissedemeden ayrımcılığın, ötekileştirmenin peşine takılıp gitmekteyiz. Bu bize hiçbir şey kazandırmamakla beraber toplumsal birlikteliği  zayıflatır. Aklıselim davranan yok mu peki? Elbette var. İyi ki de var onlar. Umut etme, edebilme sebebi de onlar zaten.

Peki nasıl üstesinden geliriz bu kötü günlerin? Geçmişimize dönüp baktığımızda zor günleri  defalarca atlattığımızı görüyoruz. Bunun için gerçek anlamda birbirimizin acısını paylaşmamız, yaralarını sarmamız ve insanları ötekileştirmememiz gerekiyor. Aklıselim düşünceyi üstün kılmamız gerekiyor. Zor günleri atlatabilmenin tek yolu bu. Yazımın girişinde köşe yazmaya başlarken kültür-sanat ağırlıklı, ilgi çekici konular üzerine düşüncelerimi yazıya dönüştürmeyi umut ettiğimi söylemiştim. Ve ben umuyorum ki kaldığım yerden devam edeyim…

Yorumlar