BEŞİKTAŞK
Geçtiğimiz sezon olduğu gibi bu sezonda Şeref’iyle
Hakkı’yla Şampiyon yine BEŞİKTAŞ oldu. Feda, cefa derken sefa sürmeye
başlıyoruz. Üst üste ikinci şampiyonluk da geldi. Stadsız kalmış, hakkı çok
yenmiş, medyada iki büyük algısı yaratılmaya çalışılmış bir Beşiktaşlı olarak
bu kadar mutlu olmak alışık olduğumuz bir durum değil elbet. Fakat biz ‘O sene bu sene bundan sonra her
sene’ derken bu günleri kastediyorduk.
Zor şeydir Beşiktaşlı olmak. Beşiktaşlıların hayattaki sığınağıdır. Aşktır,
hayattır, en sevilendir, 'Biz seni sevinmek için sevmedik' diyebilmektir. Şerefli
ikinciliklerin takımı olmaktır... Gururlanmaktır…
Efendi olmaktır. 'Çocuklar
inanın inanın çocuklar' daki çocuklar olmaktır. Akıl değil gönül işidir yani. İlkokulda
siyah-beyaz önlüğü giymiş çocuklardanım. Şanslı nesilden yani. Ama bu Beşiktaş’ı seçmem için bir sebep
değildi. Babam da Beşiktaşlı olduğu için bana babamdan kalan miras demeyeyim
hediyeydi. Benimde çocuklarıma bırakmak
istediğim bir duygudur elbette bu. 1.2.3
gol yetmez 4,56, olsun… Metin, Ali, Feyyaz atsın, Beşiktaş’ım şampiyon olsun. 90’lı
yıllar efsane kadronun en sevdiğim marşıydı. Başka marşlarda vardı elbet ama en
sevdiğim buydu. 90’lı yıllar Beşiktaşlı olmayı tam anlamıyla fark etmeye
başladığım, üst üste üç yıl şampiyon
olan efsane kadroyu görüp aynı zamanda dördüncü şampiyonluğunun elinden
alındığı yıllardı. Çalınan şampiyonluktan,
haksız yenilgilerden sonra ağladığımı da
bilirim, Çok yaşanmamıştır ama nadir olsa da hakem hatalarından kazandığımızda
sevinmediğimi de bilirim. Bir Avrupa
Kupası elemesi olan Malmö maçında Takoz Recep’in kendi kalemize attığı mükemmel rövaşata
golüyle elendikten sonra Fenerbahçeli eniştenin ve büyük kuzenin dalga geçip
üstelik bir çocuğun hiçte reddedemeyeceği parayı elinin tersiyle itip
‘Siyah-Beyaz en büyük Beşiktaş’ deyip
bir satın alınamayacağını gösterdiğimi bilirim. Adana Demirspor’a 10 gol atmanın
mutluluğunu yaşarken annemin ‘Bu kadar gol atılır mı’ dediğini, Liverpool
maçında 8 yesek de Beşiktaş’a olan sevgimin azalmadığını hatta arttığını
bilirim. Bilirim ki Beşiktaşlı olmak kötü gününde siyah beyaz
renklerin arkasında başı dik bir şekilde durabilmektir. Üç beş başarıyla
fanatik olup, işler kötü gidince 'Ben futbolla ilgilenmiyorum' demek hiç
değildir. Bizim için mutlu olmak, alınan bir galibiyet, ve ya herhangi bir kupa
da bir üst tura çıkmak demek değildir. İki
yıldır yaşanan müthiş boğaz kutlamalarını saymazsak mütevazi şekilde kupasını
alındıktan sonra ‘Şampiyonluk kutlaması
daha görkemli olabilirdi’ denmesi bundandır. Çünkü biliriz ki şampiyon olduktan
sonra uçakta rakip takım var diye şampiyonluk kutlatmayan Süleyman Seba’nın
takımıdır Beşiktaş.
Beşiktaşlı olmak,
ezilenin yanında olmaktır, sosyal olaylara kayıtsız kalamamaktır, Köy
okullarına yardım götürebilmektir, Kızılay'a topluca kan bağışında bulunmaktır,
Irkçılığa karşı 'Hepimiz Eto'yuz' demektir, Van üşüyorsa biz de üşürüz
demektir. Ölümle yaşamı ayıran çizginin siyahla beyazı ayırmaya gücünün
yetmeyeceğini bilmek, Güce biat edenlerin dünyasında, 'Alayına isyan' diye
haykırabilmek, ‘Bir gün herkes Beşiktaşlı olmasın, bırakın o ayrıcalık bize
kalsın’ diyebilmektir. Velhasıl, Aslolan hayattır, hayat da Beşiktaş’tır. Daha
nice şampiyonluklara şanlı BEŞİKTAŞ’ım…
Yorumlar
Yorum Gönder