Yazmaya küçük yaşlarda başlamışsın ‘Gülerken Birdik Ağlarken Ayrı’ adlı bir de kitabın var. Kukumav Dergisi’ne yazmaya devam ediyorsun. İkinci kitabın içinde hazırlık yapıyorsun. Yazmayı sana sevdiren ne oldu?
Açıkçası yazmayı bana sevdiren şey, yazmanın beni iyileştirdiğini fark ettiğim an oldu. Yazdıkça, yaralarım sarılıyormuş, tüm yüküm ortadan kalkıyormuş gibi hissettim hep. Derdimi kimseye açamadığım zamanlarda imdadıma kalemim yetişirdi. Ne zaman sıkılsam, bunalsam, yorulsam ilk işim yazmak olurdu. Öyle güzel dost ki kalem size. Siz sadece anlatıyorsunuz ve o ise, sizi bölmeden, sizi yargılamadan, sizi hor görmeden öylece can kulağıyla dinliyor, ağzınızdan çıkacak olan her bir cümleyi dört gözle bekliyor. Ağzınızdan dökülecek cümle kalmadığında, yüreğinizden dökülecek cümlede kalmıyor artık. Çünkü anlattıkça yükünüzü de oracıkta bırakıyorsunuz satırlarınıza. İşte en çok bu yanını seviyorum yazmanın, yüreğinizde koca bir yükle oturduğunuz o kağıdın başından her şeyi tek seferliğine de olsa aşmış biri olarak kalkıyorsunuz. Yazmak, savaştığınız şeylerle mücadele etmeyi tekrar tekrar öğretiyor size. Vazgeçer gibi olduğunuz, sona yaklaştığınızı düşündüğünüz her anınızda size yeni bir umut, yeni bir ışık, yeni bir yol oluyor. Bu yüzden yazdığım her vakit daha çok seviyor, daha çok bağlanıyorum yazmaya.


İlk kitabın sevgi üzerine hikayelerden oluşan bir deneme kitabı. İlk kitabın yayınlandığında ne hissettin? Yine soruma devam edeyim. Biraz spoiler (ön bilgi) gibi olacak ama ikinci kitabının konusu ne olacak?

İlk kitabım yayımlandığında çok güzel duygular hissettim. Aynı anda hem heyecan, hem mutluluk, hem başarmışlık hissi vardı içimde. On yıl öncesinde kurmuş olduğum hayallerimden birini gerçekleştirmiş olduğum için gururluydumda. Kitabımı ilk somut olarak elime alıp onu kitaplığımda ki diğer kitaplarım ile buluşturduğumda, varmak istediğim o yola vardığımı hissettim. Hep bir iz bırakmak, kalemimle birlerinin yüreklerine dokunup, yaralarını iyileştirmek, yaralarını sarmak isterdim. Henüz ölüm beni kucaklamadan, bir iz bırakabilmenin mutluluğunu yaşıyorum şimdilerde. İsmimin bilinmesi kadar beni daha güzel duygulara iten şey de kitabımdan aldığım geri dönüşler oldu. Yüreğimi açtığım sayfalarımın, birilerinin yüreğindeki incinmiş yerleri sarıyor olması benim için tarifi olmayan bir duygu.


İki üniversiteyi aynı dönemde okuyorsun. Sivil toplum kuruluşlarında, kadınlarla ilgili projelerde, gönüllü olarak görev alıyorsun. Sosyal medya hesabından kişisel gelişim üzerine hazırladığın videoları paylaşıyorsun. Bunlara zaman ayırmak zor olmuyor mu? Bunlara ilaveten yapmayı düşündüğün projeler var mı?

Aslında tüm bunlara zaman ayırmak benim için çok zor olmuyor. Çünkü tüm bunları severek yapıyorum. İnsan, bir şeyi severek yapınca, yaptığı hiçbir şey ona zor da gelmiyor. Bununla ilgili sevgili Tapduk Emre’nin de şöyle bir sözü vardı: “Aşk ile yürüyen, sırtında dünyaları taşır. Aşksız yürüyen, beden diye bir ceset taşır.’’  Yaptığım her işi severek ve aşkla yapmaya özen göstermeye çalışıyorum hep. O gün o işi yapmak içimden gelmiyorsa, başka bir gün yapıyorum. Ama bir şekilde yapmaya, yetiştirmeye çalışıyorum. İstemeyerek ve gönülsüz yapılan işler, güzel sonuçlar çıkarmadığından en hevesli olduğum zamanlarda oturuyorum işlerimin başına, tabii ki bu süreçte sorumluluklarımı aksatmamaya ve tüm işlerimi yetiştirmeye, en iyi sonucu çıkarmaya da özen gösteriyorum.


Gülben Soysal’ı anlatır mısın? Kimdir? Neler yapar? Nelerden hoşlanır?

Gülben Soysal yazmayı, okumayı, gezmeyi, görmeyi, yeni yerler keşfetmeyi, öğrenmeyi, öğretmeyi, şarkı söylemeyi, şarkı dinlemeyi, hayvanları, sosyal sorumluluk projelerinde gönüllü olarak, insanlara faydalı işler yapmayı çok sever.Aşırı adaletçi ve eşitlikçidir. Bir  yerde birinin hakkının yenmesine asla müsade etmez. Her türlü insan ayrımcılığına karşıdır. Bazen çok umutlu, bazen çok karamsar. Ama her ne olursa olsun neşesini hiç eksik etmemeye özen gösteren, aşırı merhametli ve duygusal bir yapıya sahiptir. Herkesin acısını kendi acısı kadar benimser, insanların dertlerine derman olduğunu hissettiğinde, onlara yol göstermeye çalıştığında kendini iyi hisseder. Çocukları çok sever, onlarla oyunlar oynamak, vakit geçirmek onu hep mutlu eder. Çocuk ile çocuk olur, büyük ile büyük olur Gülben Soysal.


Sana dair sormaya devam edeyim. Yazar olarak kimleri örnek alırsın. Kimleri okursun?

Yazar olarak örnek aldığım kişiler; Ömrünü kız çocuklarını okutmaya adamış olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ nin kurucusu sevgili Türkan Saylan.  Kanserle olan mücadelesine, ölümünün son gününe kadar yaşama tutunma çabasına hayran kaldığım sevgili Neslican Tay.  Fikrine, ileri görüşlülüğüne, vatanseverliğine, nezaketine, Türk kadınına verdiği değere hayran kaldığım için Mustafa Kemal Atatürk’ ü örnek alırım. En çok  okuduğum yazarlar yerli oalrak; Elif Şafak, Canan Tan, Ayşe Kulin, Zülfü Livaneli, Beyhan Budak, Aziz Nesin, Gökhan Çınar, Can Yücel, Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali, Oğuz Atay .  Yabancı yazarlardan ise  Tolstoy, Dostoyevski , Goethe, Nietzsche, Stefan Zweig gibi yazarların kitaplarını okurum.


Bir Z kuşağı olarak sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorsun. Bu noktada sana şunu sormak istiyorum. Gerek akranların gerekse ülke olarak sosyal medyayı faydalı bir şekilde kullandığımızı düşünüyor musun?

Akranlarımın ya da ülkedeki diğer insanların hepsi olmasa da yalnızca bir kısmının sosyal medyayı gerçekten hem kendine hem de insanlığa faydalı olacak şekilde kullandığını düşünüyorum. Onun dışında kalanlar ise, sosyal medyayı fayda sağlamayacak, onu ileri taşıyamayacak kadar yanlış kullanıyorlar. Bu noktada da biz bireylerin sosyal medyada uzun süre vakit geçirmemizden ziyade, sosyal medyayı nasıl kullanmış olduğumuz önemli diye düşünüyorum. Burada aracın sürücüleri tamamen biziz. Ve bizler aracımızı nereye doğru sürersek varacağımız yerde orası olacaktır. Dilerim hepimiz sosyal medyayı gerçekten en doğru, en faydalı olacak ve bizi güzel bir noktaya götürecek kadar iyi kullanabiliriz.


İkinci kitabın için hazırlık yapıyorsun. Bunu öğrenmiş olduk. Yapmayı düşündüğün diğer projelerinden bahseder misin?

İçerisinde bulunmuş olduğum kadın girişimcilerimizi topluma kazandırma amacı güden Üret-kazan sosyal sorumluluk projemizi daha iyi bir noktaya ulaştırmak, birçok üreten kadınımızı topluma kazandırmak. Bunun dışında hem hayalim hem de hayata geçirmeyi en çok istediğim projelerimden diğeri ise, kız çocuklarını okutabilmek için bir vakıf kurmak. Bu şekilde kız çocuklarımızı eğitim hayatına kazandırmak.  Son olarak da hayvan hakları, kadın hakları, insan hakları ile ilgili çalışmalar yapmak projelerim arasında yer almakta.


Son olarak röportajlarımdaki klasik sorumdur sana da sormak isterim. Elinde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdin?

Öncelikte bu son soru benim favori sorumlarımdan biri oldu. Kendi içimde bu soruyu kendime çok fazla sormuşluğum olmuştur. Elimde sihirli bir değnek olsaydı, toplumsal düzeni değiştirmek isterdim. Zenginin daha da zengin olmadığı, fakirin daha da fakir olmadığı, liyakatın, adaletsizliğin, eşitsizliğin, eğitimsizliğin olmadığı, bunun yerine adaletin, hakkaniyetin, eşitliğin, vicdan ile iş yapmanın, eğitimin olduğu yeni düzen yaratmak isterdim.

Yorumlar