Geçtiğimiz yıl Türk tiyatrosunun önemli senaryo yazarlarından Oktay Arayıcı’nın yazdığı, sizin yönettiğiniz ‘Rumuz Goncagül’ isimli müzikal oyun ile Aliağalı tiyatroseverlerin karşısına çıkmış; hem siz hem de oyuncular izleyenlerden tam not almıştı. Bu yıl ise sizin yazıp yönettiğiniz ve yine Aliağa Belediyesi Tiyatrosu (ALBET) oyuncuları tarafından sahnelenen‘Güzel Günler İçin’ müzikali tiyatroseverler tarafından büyük beğeni topladı. İzleyicilerin karşısına yine müzikal bir oyunla çıkmanızın sebebi izleyicinin müzikal oyuna daha fazla ilgi göstermesi mi?

Evet 2 senedir müzikal oyunlarla seyircimizin karşısına çıkmaktayız. Müzikal oyunlar benim üniversiteden beri çok sevdiğim bir oyun türü. Hatta yazdığım ve Kültür Bakanlığı tarafından kitap haline getirilen ‘Canevi’ ve ‘Mutlu Köyü’ adlı çocuk oyunum da bir müzikal. Bu anlamda yazıp sahnelenen ilk müzikal oyunum ‘Güzel Günler İçin’ değil. Müzikal oyunları bir yönetmen olarak tercih etmemin sebebi, bu tarz oyunların seyirciyi her zaman yüksek bir noktada ve dinamik tutmasını söyleyebilirim. Müzikal oyunların kendi içinde müthiş bir ahengi ve rengi var. Ayrıca dans, müzik, diyalog gibi, tiyatronun temel taşlarını oluşturan ana unsurlardan her birinin, müzikallerde çok iyi kullanılıyor olması bir yönetmen olarak hem beni cezbediyor hem de yaratıcı yorumumu daha iyi ortaya koymamı sağlıyor. Ve elbette ki kalabalık kadrolu tiyatro guruplarına da müzikal oyunlar daha iyi çalışma imkanı sunuyor. Seyirci açısından da düşünecek olursak, biraz gülümseyebildiğimiz ve eğlenebildiğimiz, geniş kapsamlı açık hava tiyatroları için, seyircinin dikkatinin kolay dağılmayacağı ve illüzyona eşlik edebileceği oyunları tercih ediyoruz.

‘Güzel Günler İçin’in konusundan bahseder misiniz?Oyunun oyuncu kadrosu30 kişiden oluşurken 8 kişilik Makedon orkestrası da oyuna eşlik ediyor. Bu kadar kalabalık bir topluluğu bir araya getirip yönetmek zor olmadı mı?

‘Güzel Günler İçin’ oyunu bize gezici bir tiyatro kumpanyasının hikayesi anlatır. Etnik birçok kimliği bünyesinde barındıran bu kumpanya, her şeye rağmen dostluğu ve sevgiyi hatırlatır bizlere. Tiyatronun birleştirici gücü altında verdiğimiz ‘Tiyatro İyidir’ mesajı, oyunun her yerinde kendini hissettirir. Bu mesaj bize umudu, aşkı, yarınları, iki kalas üzerindeki hevesimizi, tiyatronun meşakkatli yollarına rağmen pes etmemeyi ve bütün farklılıklara rağmen sanatla bir arada olmayı hatırlatır.

Evet Güzel Günler İçin adlı oyunda çok kalabalık bir kadroyla çalıştık. Teknik ekiple birlikte 32 ve orkestrayla birlikte toplamda 42 kişiyiz. Bir oyun için oldukça geniş bir kadro. Ve bir müzikal olduğu içinde aynı senkronizasyonu, aynı oyuncu ritmini tutturmak oldukça zor. Bu da yorucu mesai saatleri demek. Ama ben işimi çok severek yapıyorum. Eğer iyi bir şey çıkacağına inancım tamsa bu zorluklar beni asla umutsuzluğa düşürmüyor. Kapalı gişe oynamamız ve seyircimizin müthiş geri dönüşleri de bizim motivasyonumuzu her zaman arttıran şeyler. Emeğimizin karşılığını aldığımızı düşünüyorum. Yönetmen olarak benim amacım, ALBET’ten (Aliağa Belediye Tiyatrosu’ndan) her zaman iyi oyunlar çıkacağının bilinmesi.


Yazılmış bir tiyatro oyununu sahneleyip yönetmek mi sizin açınızdan daha iyi, yoksa kendi yazdığınız oyunu yönetip, sahnelemek mi? Soruma ilave edeyim.Yazar yönünüze değil de yönetmen tarafınıza sorayım senaryo oyuncuya göre yazılır mı?


Yazılmış bir oyunu yönetmektense kendi yazdığım bir oyunu yönetmek her zaman daha avantajlı benim için. Çünkü kendi yazdığım bir oyunda yaratıcılığımı sınırlamama gerek kalmıyor. Daha özgür olabiliyorum. Reji aşamasında sahneye uygunluk açısından bir müdahalede bulunmam gerekiyorsa hemen bulunabiliyorum ya da değiştirmem gerekiyorsa değiştiriyorum. Ama başka yazarların oyunlarını çalıştığımızda süreç farklı işliyor. Her ne kadar Dramaturg tarafımı kullansam da, yazarların oyununda ana izlekten ayrılmak, yazarın bütünlüğünü bozmak ve telif hakkı gibi hassas sebeplerden dolayı bu kadar özgür olamıyorum ne yazık ki.


Diğer ek sorunuza gelirse senaryo, tiyatro terimiyle tekst, oyuncuya göre yazılmamalıdır. Oyuncu tekste ayak uydurmak zorundadır. Ama ben bu oyunda bir istisna yaptım. Çünkü bu bir kural değildir. Olmaz diye bir durum yoktur. Her oyuncumun yeni ya da eski, bir sahne deneyimi yaşayabilmesi için bu oyunda ufak da olsa bir rolünün olmasını istedim. Yazdığım oyun bir nevi onların yapabilirliğini az çok bilerek yazılmış bir metindi. Burada yönetmen olarak oyuncuyu sahneye atma ve ilk deneyimini yaşamasına izin verme düşüncesi içerisinde oldum. Her emek harcayan oyuncunun bir şekilde bu hakka sahip olması gerektiğine inandım.


Aliağalısınız ve Aliağalılar sizi yakından tanıyor. Yine de şunu sormak isterim. Demet Bozkurt kimdir diye sorduğumda cevabı ne olur. Kimleri okur, kimleri dinler?


Demet Bozkurt kimdir derseniz; Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü, Dramatik Yazarlık / Dramaturgi Ana Sanat Dalı’ndan mezunum. Yıllardır profesyonel anlamda yazarlık ve sanat yönetmenliği yapıyorum. Uluslararası ve yurtiçi olmak üzere bir çok alanda ödüllerim var. Mesleğimi ayrıca doğup büyüdüğüm Aliağa’da ve 1995’te kurulan, kurucu üyelerinden biri olduğum ALBET’te Yönetmen olarak devam ettiriyor olmak benim için çok değerli.


Demet Bozkurt ne okur ne dinler derseniz, öncelikle benim işim elbette tiyatro metni okumak. Ama tiyatro metni okumak sanıldığı kadar keyifli bir şey değildir. O yüzden başka tür olarak klasikleri, psikolojik ve otobiyografik kitapları çok severim. Ve nostaljik bir yanımla şiir okumak benim için her zaman ayrı bir keyif olmuştur. Gençliğimden beri Vedat Türkali’nin, Yusuf Atılgan’ın, Murathan Mungan’ın dilinden çok etkilendim. Meltem Gürle’yi de çok severim. Keşke daha çok şey yazsaydı diye hayıflanırım. Mina Urgan ve Ayşe Kulin’in Otobiyografik kitaplarını çok severim. Didem Madak, Birhan Keskin, Ahmet Telli, Özdemir Asaf ve yine Murathan Mungan şiirde beni etkileyen isimlerdir. Müziğe gelince müziğin evrensel bir dil olduğuna inanarak kulağıma hoş gelen her şeyi dinlerim. Ama öncelik sıraya girecekse klasik müzik, opera benim seçimlerimin başında gelir. Nostaljik müzikleri severim. Sıkı bir Freddie Mercury hayranıyım.


‘Güzel Günler İçin’ oyunu Aliağa Belediyesi Sanatevi (ASEV) eğitmen ve kursiyerleri tarafından hazırlanan yıl sonu etkinliklerinde seyirciyle buluşmuştu. Oyun izleyemeyenler için ve bir kez daha izlemek isteyenler için yine sahnelenecek mi?


Evet! Oyunumuzu izlemeyenler için müjdemiz olsun bu, oyunumuz tekrar seyircisiyle buluşacak. Aliağa Belediye Başkanımız Sayın Serkan Acar, oyunumuza büyük bir destek sağlayarak, seyircimizle tekrar buluşmamız için bize büyük öncülük etti. Kendisine ayrıca çok teşekkür ediyoruz. Yeni oyun tarihimizi sosyal medya hesaplarımızdan takip ederek seyircilerimiz öğrenebilirler.


Ufukta yeni oyun, kitap ya da başka bir proje var mı?

Ufukta yeni bir oyun yeni kitaplar ve yeni yazılar her zaman var. Bir yazar olarak bu benim yaşama biçimim. Hazır olunca bunu sizlerle paylaşacağım mutlaka.


Klasik sorumdur. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz? Ve sizin oyununuz üzerinden bir soru daha ilave edeyim güzel günler için ne gerekiyor?

Elimde sihirli bir değnek olsaydı ya da sorduğunuz gibi, güzel günler için‘ incelikler’ gerekiyor. İnceliğin olduğu yerde özde olan sevgi, kucaklaşma, paylaşma hepsi bir arada yer alıyor.


Sorularıma verdiğiniz yanıtlar için çok teşekkür ederim. Siz bir şey eklemek ister misiniz?

Böyle güzel bir sohbet ve göstermiş olduğunuz ilgi için ben teşekkür ederim. Sanatın var olduğu her alanda güzel insanlarla, sanatseverlerle, incelikler içinde her daim birlikte olmak tek arzumuz. Bizi takip eden, destekleyen, yolculuğumuzda ışık olan herkese sonsuz teşekkür ederiz. Sanatla kalın.


Yorumlar